Genel olarak kontraktürler eklem, kas ve yumuşak doku limitasyonlarının sonucu tam pasif hareket açıklığında eksiklik, EHA’da belirli yönlerde kısıtlanma olarak tanımlanır.
Kontraktürler eklem kapsülü, yumuşak doku, kas-tendon birimi, deriden kaynaklanabilir. Kontraktür gelişiminde çeşitli patolojik mekanizmalar rol oynar. Yaygın mekanizmalardan biri fraktürlerin atele alınmasıdır. Öteki mekanizmalar arasında kas dengesizliği bulunan nöromüsküler hastalıklar, travma gibi ağrılı ekleme neden olan bozukluklar, otoimmün olaylardan kaynaklanan enflamatuvar bozukluklar, dejeneratif süreçler, kongenital bozukluklar, kronik hastalıklarla birlikte olan uzamış yatak istirahati sayılabilir. Kalınlaşmış sinovyum, skar, periartiküler yapılar, ligamanlar, eklem kapsülü, fibröz dokularda kısalmalar kısıtlılığa yol açar.
Hastada kontraktür oluşumuna neden olan öteki durumlara karşın, tek yaygın neden immobilizasyondur. Uzamış yatak istirahatinin ilk etkileri kas iskelet sisteminde görülür. Osteoporoz, kas lifi atrofisi, kontraktür bunlar arasında yer alır. Normal eklemlerin 4 hafta immobilizasyonu sonucu yoğun konnektif doku formasyonu nedeniyle hareket kaybı görülmüştür. 2-12 hafta arasındaki seri gözlemlerde, kontraktürün şiddetinde progresif bir artış saptanmıştır. Ödem, iskemi, kanama, periartiküler dokular ve kastaki öteki değişiklikler fibrozis gelişimini hızlandırabilir. Kırıklar, immobilizasyon, operasyon ve travma gibi nedenlerle ekstremitede kontraktür oluşmaktadır. Travma kas ya da yumuşak doku içine önemli bir efüzyon ya da hemoraji oluşturarak yaygın fibrozis yapan, sonuçta zamanla deformite ve fonksiyon kaybına neden olan ciddi bir kontraktür nedenidir.
Fraktür tedavisinin ilk adımı erken hareket ve lokal koruma kombinasyonunun ortak olarak birlikte kullanılmasıdır. Diz, ayak bileği, dirsek hareketlerine izin veren fraktür alçı breysleri tanımlanmıştır. Fraktüre bağlı eklem immobilizasyonu sonucu kullanmama osteoporozu, eklem sertliği, kas atrofisi ve kronik ödem, bazı olgularda sürekli disfonksiyon ortaya çıkabilir. Travma ya da öteki hastalıklarda splint ya da alçı kullanımıyla tedavi, sonraki başarılı rehabilitasyonu tehdit etmektedir. Alçı uygulamasıyla hareket kısıtlanmakta ve ligamanlar kısalmaktadır. Bu sürede hareket kısıtlılığının oluşmaması için yumuşak dokular hareketli tutulmalıdır. Uzun süreli immobilizasyon sonucu kullanmama atrofisi, kas güçsüzlüğü, kontraktürler gelişebilir. Bu kontraktürler kalıcı olabilmekte, hastanın günlük yaşam aktivitelerini yapmakta zorluk çekmesine neden olmaktadır. Kontraktür ekstremitenin iyi fonksiyon görmesini engellemekte ve buna bağlı olarak hareket ve iskelet sisteminde sonradan düzeltilmesi çok güç olan dejeneratif değişiklikler oluşturmaktadır.
Yaralanmalarda mümkün olan en kısa süre immobilizasyon uygulanmalı, yaralanmadan sonra pasif ve yardımlı aktif EHA egzersizlerine erken başlanmalıdır . İmmobilizasyona sekonder intra ve ekstraartiküler yapılarda değişiklikler ortaya çıkar. Eklem kontraktürlerinin temelinde basit granülasyon dokusu oluşumu ya da konnektif doku proliferasyonunun yattığı gösterilmiştir. Eklem içinde fibröz doku proliferasyonu ve skar dokusunda yapışıklıklar oluşur. İmmobilize diz modelinde bu fenomen interkondiler çentikte göze çarpacak şekilde gözlenmiştir. Adezyonlar nedeniyle kas kontraksiyonu sırasındaki kas liflerinin normal kaymasında azalma olur. Artiküler kartilaj bu dokuyla kaynaşır ve bozulur. Kartilaj hücreleri kontakt bölgelerinde bozulur, ölür, yüzeyde aşağı doğru çatlaklar oluşur ve osteoartrozla uyumlu kimyasal değişiklikler görülür. Yapılan çalışmalarda, konnektif dokuda immobilizasyona bağlı olarak kollajen çapraz bağlarının arttığını ve bunun da yumuşak doku elastisitesinde azalmayla sonuçlandığını göstermiştir. Ayrıca immobilizasyon sonucu kollajen kitlesinin azaldığı saptanmıştır. Uzun süreli immobilizasyondan sonra hareket kısıtlılığından hem kapsül hem de kaslardaki kontraktürler sorumludur. İmmobilizasyon süresi 120 günü aşınca derin kıkırdak tabakalarında nekrotik alanlar ortaya çıkar. Subkondral lezyonların meydana çıkması için 60 gün immobilizasyon gereklidir. Pasif ya da aktif hareketin her ikisi de bu değişiklikleri bir parça önleyen bir yoldur.
İmmobilizasyon sonucunda fibröz konnektif doku matriksinde su içeriği, total glikozaminoglikan düzeyi, kollajen kitlesi azalır, artmış sentez ve yıkımla kollajen turnoverı artar, artmış sentezle birlikte kollajen çapraz bağları artar. Kondroitin 4 ve 6 sülfat (%30), hyalüronik asitte (%40) istatistiksel olarak anlamlı azalma vardır. Glikozaminoglikan ve su içeriği azalması konnektif doku esneklik ve plastisitesinde azalmaya yol açmakta, lubrikasyonu anlamlı olarak azaltmaktadır. Lubrikasyonun azalması kollajen fibrilleri arasında çapraz bağlara ve adezyonlara yol açmaktadır. Bu değişikliklerin yumuşak doku mekaniğindeki etkileri oldukça fazladır.
19.891 kere okundu